Anıt Ağaç Müzelerimiz,Gezilmeli ve Korunmalı !
Her ağacın bir hikayesi var !
İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi Orman Amenajmanı Anabilim Dalı Prof. Dr. Ünal Asan, yaş, çap ve boy itibariyle kendi türünün alışılmış ölçüleri üzerinde boyutlara sahip olan, yöre folkloründe, kültür ve tarihinde özel yeri bulunan, geçmişle günümüz, günümüzle gelecek arasında iletişim sağlayabilecek uzunlukta doğal ömre sahip olan ağaçların “anıt ağaç” olarak adlandırıldığını anımsattı.
“Türkiye'nin adeta bir anıt ağaç müzesi” olduğunu ifade eden Asan, Anadolu'da mistik, folklorik, tarihsel nedenlerle zarar görmeden varlığını sürdüren pek çok anıt ağaç bulunduğunu, bu ağaçların büyük bölümünün hala bilimsel ölçütlerle tespit edilip, koruma altına alınmadığını kaydetti.
Asan, anıt ağaçların en çok rastlanan türlerinin çam, çınar, sedir, ladin, ardıç ve kestane olduğunu dile getirerek, şöyle konuştu:
“Çok zengin tarih, iklim ve bitki örtüsüne sahip olan Türkiye'de birçok anıt ağaca rastlanıyor. Araştırmalara göre Türkiye'deki anıt ağaçların en yaşlısı Antalya Güzelsu beldesindeki sedir ağacı... Benim saptamam bu ağacın bin 300 yıllık olduğu. Çapı en büyük ağaç İznik Çınarı, en uzun anıt ağaç ise
Her Ağacın Bir Hikayesi Var !
Türkiye'de mistik, folklorik ve tarihsel nedenlerle varlığını yüzyıllardır sürdüren pek çok anıt ağaç bulunuyor. Savaşlara, fırtınalara, soğuğa, sıcağa aldırmadan yüzyıllardır ayakta olan anıt ağaçların, hikayeleri de nesilden nesile aktarılıyor.
Yüzyıllar boyunca pek çok savaşın yaşandığı Anadolu'daki, anıt ağaçların önemli bir bölümünün, günümüze kadar yaşayabilme şansını, kutsal-mistik mekanlarda yer almalarına ve nesilden nesile aktarılan öykülerine borçlu olduklarını anlatan Asan, destanlarda, mitolojide uzun ömürleri ve görkemleriyle boy gösteren, bulundukları yöre insanının inançlarıyla var olan anıt ağaçların, ölümsüzlük, güç ve huzurun simgeleri olduğunu vurguladı.
Asan, Türk destanı Oğuzname'de bir çift anıt ağacın, Oğuz neslinin kökeni olduğunun anlatıldığını anımsatarak, şunları söyledi:
“Efsaneye göre, bir gece iki ağaç üzerine gökten kutsal bir ışık sütunu iner. Bir süre sonra ağaçlardan birinin gövdesi şişer ve sayılı günlerin geçmesinden sonra bu ağacın gövdesinden, ağızlarında gümüş emzikler bulunan 5 erkek çocuk görünür. Zaman içinde büyüyen çocuklar her iki ağacı kendi nesillerinin atası sayarlar. Aynı destanın bir başka bölümünde Oğuz Kağan'ın güzel eşini, göl ortasındaki bir anıt ağacın kovuğunda bulduğu belirtilmektedir. Yunan mitolojisinde de, Apollon'u kendisine aşık eden Cupaerrios'un tanrı Zeus tarafından ağaç haline getirilmesinin öyküsü anlatılır.
Anıt ağaçların din, dil, ırk gözetmeksizin birçok toplumda benzer çağrışımlar yapıp, aynı şeyleri simgelemesi, onların evrenselleşmelerine sebep olmuştur.”
Prof. Dr. Asan'ın verdiği bilgiye göre, yöresel tarih ve folklor açısından önem taşıyan anıt ağaçların en çarpıcı örneklerinden biri olan Bolu'nun Abant ilçesine bağlı Güvem Köyü'ndeki “Uşaklı Çam”ın iki öyküsü bulunuyor.
UŞAKLI ÇAM
Ağaç, ilginç dal oluşumu ve tepe yapısından kaynaklanan çok çatallı gövde formuyla yöre halkı tarafından doğurganlığın simgesi olarak algılanıyor. Bu nedenle çocuksuz kadınların bu ağaca yapacağı ziyaretin mutlaka ödüllendirileceğine inanılıyor. Ödülün değerinden ötürü de bu anıt çam, çevre halkı arasında “Uşaklı Çam” adıyla anılıyor.
Söz konusu anıt ağaçla ilgili bir diğer öyküye göre de, kışın odunu kalmayan bir köylü, “Uşaklı Çam”ın birkaç kuru dalını kesmek istemiş. Ancak, dala değen balta vuranın elinden fırlarken, ağacın kesilen yerinden kan akmaya başlamış. Olaya neden olan kişi de 7 gün sonra yaşamını yitirmiş.
Bugün, ağacın yere düşen dallarının toplanması halk arasında hala uğursuzluk sayılıyor ve kuruyup düşen dallar doğaya terk ediliyor.
ARAP ASILAN AĞAÇ
Folklorik açıdan önem taşıyan bir başka anıt ağaç, Antalya 'nın Akseki ilçesine bağlı İbradı beldesinde bulunan kestane ağacı. Buradaki çok sayıda anıt ağaç içinde “Arap Asılan Ağaç” olarak ün yapan bu ağacın yöresel folklora konu olan öyküsü oldukça hüzünlü.
Öyküye göre, İbradı'da bir genç kız öldürülür. Arap bir jandarma eri cinayetten sorumlu tutularak tutuklanır ve yargılanmaksızın asılır. Olay aydınlanıp gerçek katilin bulunması üzerine Arap erin ölümüne üzülen yöre halkı, bu hüzünlü olayı toplumun belleğinde canlı tutmak amacıyla jandarma erinin asıldığı
KOĞUK ÇINAR (ULUFELİ ÇINAR)
Osmanlı hükümdarı Yıldırım Bayezıd, bir seferden Bursa'ya dönüşünde o yıl çocuk doğuran bütün kadınlara maaş bağlanmasını emreder. 70 yaşında bir kadın da o yıl çocuk doğurduğunu iddia ederek kendisine maaş bağlanmasını talep eder. Beyazid, “senin yaşında bir kadın nasıl olur da çocuk doğurur” deyince, kadın “çocuk doğurmadım ama onun kadar kıymetli bir çınar diktim” diye cevap verir.
Bunun üzerine kendisine maaş (ulufe) bağlanır. Anlatılanlara göre, bu olaydan sonra yeniçerilere maaşlarının bu ağacın altında dağıtılması gelenekselleşir ve bu nedenle ağaca “Ulufeli Çınar” adı verilir.
ESKİCİ BABA ÇINARI
Bursa'daki “Orhan Camisi Çınarı” adıyla da bilinen bu çınarın hikayesi de şöyle:
Mustafa adındaki ihtiyar müezzin, caminin bahçesindeki çınarın kovuğunda ayakkabı tamirciliği yaparmış. İhtiyar, bir gün kovuğa girmiş ve bir daha çıkmamış, onu ne göre ne duyan olmuş. İhtiyar adamın baca gibi açık olan çınardan göğe yükseldiği söylenir.
KAVAKLI CAMİİ ÇINARI
Tophane semtinde, Kavaklı Mahallesi'ndeki caminin önünde bulunan yaşlı çınarı Orhan Gazi devri erenlerinden “Geyikli Sultan” diye de anılan “Baba Sultan”ın diktiği söylenir. Babasultan köyündeki ulu çınarın da aynı gün dikildiği, iki ağacın yaşıt olduğu kabul edilir.
Hikayeye göre, padişah dikilen ağacı görünce çok memnun olmuş ve Kavaklı Camii'nin önünde çınarı diken yaşlı dedeyi çağırtmış. Değneğine dayanarak gelen ihtiyara “simdi değneğini havaya at, yere düşene kadar dile benden ne dilersen” demiş. İhtiyar, değneğini havaya atmış, “Bursa kestaneleri vakıf olsun” diye bağırmış. O gün bugündür, Bursa kestaneler vakfıdır. İstediğin ağaçtan kestane toplamak serbesttir, kimse karışamaz.(aa)