Peyzaj mimarlığında büyük deneyim...Yeşil çatı !

Çatı Peyzajı için 29 farklı bitki türüyle testler yapılarak 9 yerli bitki çeşidi kullanıldı...

 

 

 

 

California Fen Bilimleri Akademisi, güzellik beklentisi ile biyo-çeşitlilik taahhüdü arasında dengeyi sağlıyor.

 

Bir peyzaj mimarı, doğayı mahvetmeden nasıl işleyebilir? San Francisco Golden Gate Park’ta yer alan yeni California Academy’nin üzerine yerleştirilen dalgalı yeşil çatı bu tür bir dengeyi sağlamaya çalışıyor. Üzerini kapattığı müze gibi, o da doğayı işgal ederken aynı zamanda ona saygı göstererek bir doğal vahşi yaşam alanı sunuyor ve aynı zamanda da birinci sınıf bir sanat eseri olarak yerini buluyor.Binayla birlikte bu çatı bu ay içerisinde kamuya açıldığında, California’daki en büyük “yaşayan” yapı olacak. 1999’da binanın da tasarımcısı olan mimar Renzo Piano tarafından hazırlandıktan sonra çatının tamamlanması, çevre uzmanları Rana Creek, Frank Almeda, Akademi’den bir botanikçi ve peyzaj mimarlığı firması SWA Group’un da katılımıyla tam altı yıl sürdü. Çatıya San Francisco’nun topografyasını simgeleyen 7 adet tepe ve bu tepelerin üzerine de yabanarıları, guguk kuşları ve kelebekler tarafından polenleri yayılabilecek 9 yerli bitki çeşidi yerleştirildi. Diğer yeşil çatılara benzer biçimde bu da içi ve dışındaki mekanların sıcaklığını düzenlemeye yardımcı olacak, aynı zamanda yağmur suyunun yaklaşık %98 kadarını toplayacak şekilde tasarlandı.

Piano ilk eskizlerini izleyicilerine sunarken, çatıyı, altına müze gizlenmiş, ekili bir bahçenin yükseltilmiş hali olarak tasvir etti. Bunu gerçekleştirmek ise o kadar kolay olmadı. Piano’nun çatıyla ilgili ilk isteği, bitki yapısının birbirine benzer, oldukça düzenli, temiz ve yeşil olmasıydı ancak birlikte iyi görünen ve birlikte yetişebilin tüm bitkilerin görünümü birbirinin aynı değildi. Bu nedenle 29 farklı bitki türüyle testler yapıldı ve hem çeşitliliği hem de Piano’nun estetik koşullarını yerine getirecek türler seçildi. Bu süreçte araştırmacı Paul Kephart çeşitliliği mümkün olduğunca fazla tutmaya çalışmış ama Piano’dan “tümü gerçekten çok ilginç ama sadece ilginç değil, aynı zamanda da güzel olmalı” cevabını almış. Bu şekilde süren birkaç toplantının ardından birlikte yetişebilen, kısa boylu - ki böylelikle daha temiz bir görüntü elde ediliyor- ve çeşitli yeşil dönemleri olan 5 farklı renkte 4 uzun ömürlü bitki seçildi.

Diğer bir sorunlu süreç de Piano’nun bitkilerin petrol bazlı plastik kutularda getirilip ekilmesini istemediğini belirttiğinde yaşandı. Kephart bu soruna çok yenilikçi biçimde yaklaşarak, Hindistan cevizi ağaçlarının atıklarından üretilen Hindistan cevizi kabuğu liflerinden özel tablalar üretti. Bu tablalar birbirine doğal kauçukla tutturulup bitkilere besin sağlayan 36 mantar kordonla bağlandı. Çok sayıda tabla çatıya fayans gibi yerleştirildikten sonra bitkilerin tutması ve yeşillenmesi tam 3 yıl sürdü.

Piano’nun tasarımındaki en önemli noktalardan biri olan 7 tepe de, sorunlardan bir diğerini oluşturdu: toprağın tepelerden aşağıya kayması nasıl önlenebilecekti? Ortak merkezli çemberlerle yaratılan bir çözüm önerisi Piano’nun görsel yüzeylerle ilgilenen birimi tarafından reddedilince, peyzaj mimarları ağırlık sepeti adı verilen 7,5 metreye 7,5 metrelik taş dolgulu tel sepetlerle bir drenaj ağı tasarladılar. Bu ağırlık sepetleri, hem drenajı hem de toprağı yerinde tutmayı sağlarken aynı zamanda da çatı bahçesinin dik yamaçları arasındaki patikaları da oluşturdu.

Bugün çatı tam anlamıyla tamamlanmış durumda. Ancak yaşayan her sistemde olduğu gibi, bu da önceden tahmin edilemeyecek yönlerde gelişme gösterecek. Tasarım ekibine sorulan en ilginç sorulardan biri “bu çatı beş yıl sonra nasıl görünecek?” şeklinde. Alınan cevap ise sorudan daha ilgin bulunuyor: “Size bunun cevabını vermek isterdik ancak biz de gerçekten bilmiyoruz.” Hayvanlar gibi bitki türleri de belirli besin kaynakları için rekabet ederler ve bu rekabet içerisinden hangisinin çıkabileceğini tahmin etmek de oldukça zor. Hatta şimdiden, kuşlar ve böcekler tarafından yabancı tohum ve polenlerin taşınması nedeniyle ön görülmemiş bir büyüme yaşanmış. Almeda, “Vahşi doğa size istemediğiniz şeyleri de getirebiliyor. Ve eğer önümüze yerli bir tür gelirse, sadece yerli diye onu çatıda tutamayız.” diyor. Örneğin birkaç su emici söğüt ortaya çıkmış. Almeda “eğer onları burada tutsaydık, diğer her şeydeki suyu emecekler ve geriye hiçbir şey bırakmayacaklardı” şeklinde açıklıyor. Ancak örneğin çok saldırgan olmayan bir maymun çiçeği türü çatıda korunmuş.

Çatı aynı zamanda bilim adamları ve öğrencilerin doğayı eylem sırasında izleyebileceği bir açık hava laboratuarı görevi üstlenecek. Almeda şimdiden bilimsel keşifler yapmaya başlamış bile. Çatıda bulduğu bir mantar türünü San Francisco State University’de bir laboratuara yollamış ve bunun Kuzey Amerika’da şimdiye kadar görülmemiş, Avrupa’ya özgü bir mantar olduğunu öğrenmiş. Çevreyle ilgili çok iç açıcı haberler alamadığımız şu günlerde, bu büyük bir cesaret sembolü haline geldi. Kephart, “Akademi, kentsel mekanda biyo çeşitliliğin sağlanabileceğinin bir kanıtıdır” diyor.

Kaynak: Metropolis Magazine Eylül 2008
Çeviri: mimdap

Yasal Uyarı

Sitede yer alan tüm site içeriği, sayfa düzeni, sitedeki bilgilerin korunmasına yönelik programlar floraburada.com. mülkiyeti altındadır. floraburada.com’un önceden yazılı muvafakati olmaksızın işbu içeriğin veya siteye ilişkin veritabanı, yazılım gibi bilgilerin kısmen veya tamamen kopyalanması, değiştirilmesi, paylaşımı, dağıtımı ve satışı yasaktır.

Ziyaretçilerin yapmış oldukları paylaşımlar, paylaşımı yapan kişinin sorumluluğunda olup, paylaşımlarla ilgili sitemiz sorumlu tutulamaz.

İletişim

Email: info @ floraburada.com
Website: www.floraburada.com